Yanılsama...
akşamın alacakaranlık vaktini yakalamıştı özellikle.
bu saatlerde yorgunlukla karışık heyecanını yeniden yaşayabildiği anlara doğru salıvermekten keyif duyuyordu kendini.
normalden biraz uzun saçlarında hafif seyrek beyazlar göze çarpıyordu.
beyaz gömleğinin kollarını kıvırdı dirseğine kadar.
kravatını hafifçe gevşetti.
elleri, saçlarını geriye doğru taradı...
ve sonunda pantolonunun ceplerinde karar kıldı.
gözleri, çok katlı apartmanların arasından görünen denizi hedefledi..
Güneşin kızıllığı ile deniz ebruli bir renge büründü.
Hayal, canlanmaya başladı uzaklarda...
O’nun hayali.
“hoşça kal” deyip yürüyerek uzaklaşan genç kadını
hatırlamaya başladı..
(her akşam canlandırdıgı bu sahne, özlemine dayanacak gücü veriyordu erkeğe..)
saçları hafifçe dalgalanıyor, başını çevirirken gözlerini kaçırırcasına
veda edişini kutsallaştırıyordu nerdeyse genç kadın...
arabanın kapısını açtı, başını öne eğdi ve dönen tekerlekler yolu katetmeye başladı...
erkeğin bakışları o anda dondu ve beklemeye başladı...
o günden beri...
döneceği güne kadar..
bekliyordu..
içinin sevinçle ve coşkuyla dolacagi o günü düşlemeye devam ediyordu...
akşamin kızıllığı mavileşmeye ve koyu griye dönüşmeye başlıyordu
gün bitiyordu...
genç adam kirpiklerini oğuşturdu...
kırık beyaz renkli tül perdeyi hafifçe çekti...
kapıya doğru yürüdü...
ışığı yaktı...
ocağa bir kahve suyu koydu.
bu saatlerde yorgunlukla karışık heyecanını yeniden yaşayabildiği anlara doğru salıvermekten keyif duyuyordu kendini.
normalden biraz uzun saçlarında hafif seyrek beyazlar göze çarpıyordu.
beyaz gömleğinin kollarını kıvırdı dirseğine kadar.
kravatını hafifçe gevşetti.
elleri, saçlarını geriye doğru taradı...
ve sonunda pantolonunun ceplerinde karar kıldı.
gözleri, çok katlı apartmanların arasından görünen denizi hedefledi..
Güneşin kızıllığı ile deniz ebruli bir renge büründü.
Hayal, canlanmaya başladı uzaklarda...
O’nun hayali.
“hoşça kal” deyip yürüyerek uzaklaşan genç kadını
hatırlamaya başladı..
(her akşam canlandırdıgı bu sahne, özlemine dayanacak gücü veriyordu erkeğe..)
saçları hafifçe dalgalanıyor, başını çevirirken gözlerini kaçırırcasına
veda edişini kutsallaştırıyordu nerdeyse genç kadın...
arabanın kapısını açtı, başını öne eğdi ve dönen tekerlekler yolu katetmeye başladı...
erkeğin bakışları o anda dondu ve beklemeye başladı...
o günden beri...
döneceği güne kadar..
bekliyordu..
içinin sevinçle ve coşkuyla dolacagi o günü düşlemeye devam ediyordu...
akşamin kızıllığı mavileşmeye ve koyu griye dönüşmeye başlıyordu
gün bitiyordu...
genç adam kirpiklerini oğuşturdu...
kırık beyaz renkli tül perdeyi hafifçe çekti...
kapıya doğru yürüdü...
ışığı yaktı...
ocağa bir kahve suyu koydu.

2 Comments:
@ Deepness
Ahmet Altan'ın bir kaç kitabını okumuştum. O'nun hikâye üslûbunu sezinledim yazınızda.
Bir yerde, kahramanın duygu yoğunluğu kederli bir hâl alıyor: Dönüşü olmayan yollara giriliyor.
Öyle ki, bu süreç içerisinde; sonun başlangıcına değin.. umut duygusu ile meşgul olan kapı açık. Sonra, birden bire kapanıyor bu kapı.
İşte o vakit: Kahramanı hayâlerine bağlayan umut kırıntıları da, tükeniyor.
Keder, yerini; kabullenişin sükûnetine bırakıyor.
K. Mızrak
#
Yukarıdaki yorum: "Ahmet Altan, denilince." konu başlığı ile.. şu sayfada yayınlanmıştır.
[ Şu Sayfa ]
Yorum Gönder
<< Home