Salı, Ocak 11, 2011

Durgun su.















Yaşamakla dolan zihnim, yazmakla boşalıyor. Küçük şeylerle mutlu olamıyorum ama aslında bu büyük bir şey, yani yazmak, kelimeleri örmek, sonra okurken sökmek için, kendi ipim, urganımla, harflere tutunmak, ta ki kopana kadar, yere yığılınca yeniden ucunu bulup, ayrıştırıp, başlamak.

Neyin doğru olduğunu bulmaya çalışmak, çok zaman alıyor artık. Koltuğa yığılan bedenim, günü, insanları ve olayları kendi kaderlerine ve seçimlerine bırakıyor. Kurallar, hedefler, kazanılacak başarılar, tırmanırken basılacak omuzlar, kanayan yaradan beslenecek dimağlar, pek çoğunun sabah uyanma sebebi olmakta.

Birilerini de mutlu edebilmek hafifletmiyor bu ağırlıkların altında doğrulmaya çalışırken. Sıralanan sorularla boğuşmaktansa nötr bir siluete dönüşmeyi tercih ediyor insan ve bu ruh hali gittikçe içine yerleşiyor, hissiyat azalıyor, kendi kendine işlemeye dewam ediyor ki, sen o musun, kendin hangisiydin, ayırt etmek zorlaşıyor.

Yaşam dolduruyor, doyuruyor, ancak açlık bitmiyor. Değişen yenilenen hücreler, sürekli beslenmek istiyor ve çeşitlenen ihtiyaçlar yüzünden, doymak imkansızlaşıyor, yeteri kadar ölçüler sapıyor, insan dili dışarıda yola düşmüş bir kurttan da daha acizleşebiliyor.

Bir şeyi gerçekten istediğim anı hissettiğim zaman dilimine bayılıyorum diğer taraftan. Benim için o anda gerçek göğe yükseliyor, kıyımdan köşemden yükselen sesler susuyor, kırbaçlar şaklıyor, yağmur sele dönüşüyor, davullar kıyasıya gümbürdüyor hatta. Emin olmak, inanmak, kendin olduğun, huzurlu olduğun düşüncesini yüreğine perçinliyor, göze alabilmek kelimesi anlamını yitirirken, gözden çıkarılacak pek çok değer, anlamını yeniden kazanıyor.

Yol, bitmek bilmiyor.

...

1 Comments:

Blogger Bâd-ı Sabâ said...

Yol bitmek bilmiyor derken konuyu çok güzel bağlamışsınız her cümlesi eli öpülesi.

25/1/11 02:33  

Yorum Gönder

<< Home